Politika
Milli İstihbarat Akademisi’nden ‘Çin’in Küresel Stratejisi’ raporu
Milli İstihbarat Akademisi, küresel siyasette Çin’in yükselen rolünü anlamak ve gelecekteki olası senaryoları değerlendirmek amacıyla Çin’in Küresel Stratejisi başlıklı rapor yayınladı. Raporda, Çin’in tarihsel bir özne olarak geçmişten günümüze uzanan dönüşümü ve bu dönüşümün başta ABD ile ilişkiler olmak üzere uluslararası sisteme, bölgesel sorunlara ve Türkiye-Çin ilişkilerine dair etkileri ele alındı. Raporda ABD-Çin rekabetinin tek bir belirleyicisi olmadığı ve iki ülke arasındaki ilişkilerin, tarihsel süreç içinde inişli çıkışlı bir seyir izlediği hatırlatıldı. Rapora göre Çin, 2008 dünya krizi ile birlikte ilk defa Amerika ve Avrupa piyasalarındaki belirsizlikten doğrudan etkilenebileceğini fark etti ve kurumsal inşa çalışmalarını başlattı. Bu süreçte Çin, Kuşak ve Yol Girişimi ve Made in China 2025 stratejisi gibi girişimleri ilan etti, ayrıca Huawei ve Alibaba gibi şirketler yoluyla sadece enerji ve bankacılık sektörlerinde değil; teknolojik üretim, finans ve e-ticaret gibi alanlarda da ön plana çıktı.
ABD, ÇİN’E KARŞI DAHA ŞÜPHECİ OLMAYA BAŞLADI
Çin’in son 20 yılda gösterdiği performans ABD’nin Çin’e daha tehdit merkezli ve şüpheci olarak yaklaşmasına sebep oldu. 2017 yılında Trump hükümeti tarafından yayımlanan ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Çin’in, ilk defa ABD liderliğindeki uluslararası düzene küresel meydan okuyucu olarak tanımlandığı hatırlatıldı. Çin’e 2024 yılında ulusal savunma harcamaları için yüzde 7,2’lik bir artışla 236 milyar dolar bütçe ayrıldı. Bu, her ne kadar 842 milyar dolarlık ABD bütçesinden çok düşük görünse de Çin’in süreç içinde daha rekabetçi bir askeri güce sahip olabileceği yönünde fikir veriyor.
ÇİN’İN KÜRESEL OYUNDAKİ ŞİFRESİ: BAĞLANTISALLIK
Rapora göre bağlantısallık kavramı, uluslararası ilişkiler konusunda çağdaş Çin düşüncesinde önemli bir rol oynuyor. 1978’de reform ve dışa açılım duyurusundan bu yana, Pekin’in dış politikasının ve dış ekonomik stratejisinin odak noktası, birbirine bağlılık oluşturmak oldu. 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü üyeliği ile birlikte Çin, küresel rekabetin içerisine yeni bir aktör olarak katıldı. Çin bu süreçte küresel ticaretini en büyük ticari ortakları ABD ve AB arasında bir denge politikası izleyerek garanti altına aldı. Çin, büyüme ivmesini kaybetmemek için gerek kaynak gerekse de pazar güvenliği açısından daha fazla bağlantısallık kurma ihtiyacı duydu.
ÇİN’İN TEHDİTLERİ SINIR ÖTESİNDE KARŞILAMA STRATEJİSİ
1964 yılında nükleer silaha sahip olan Çin, Soğuk Savaş’ın gerilimini düşmanı derinlere çekme stratejisi ile aşmaya çalıştı. Ancak günümüzde algıladığı tehditleri sınırlarının ötesinde karşılama stratejisine sahip bir Çin bulunuyor. 2019 yılında yayınlanan Çin Ulusal Savunma Strateji Belgesi’ne göre Çin’in savunma ve güvenlik öncelikleri arasında saldırganlığı caydırmak ve saldırganlığa karşı direnmek, ulusal siyasi güvenliği, halkın güvenliğini ve toplumsal istikrarı korumak, Tayvan’ın bağımsızlığına karşı çıkmak ve onu kontrol altına almak, Tibet’in bağımsızlığı ve Doğu Türkistanın kurulması gibi ayrılıkçı hareketlerin savunucularına karşı baskı yapmak, ulusal egemenliği, birliği, toprak bütünlüğünü ve güvenliği korumak, Çin’in deniz haklarını ve çıkarlarını korumak, Çin’in; uzay, elektromanyetik uzay ve siber uzaydaki güvenlik çıkarlarını korumak, Çin’in denizaşırı çıkarlarını korumak ve ülkenin sürdürülebilir kalkınmasını desteklemek gibi ilkeler öne çıkıyor.
KÜRESEL GÜNEY LİDERLİĞİ İDDİASI
Rapordaki analizlere göre ABD-Çin arasındaki ideoloji ve hegemonya rekabetinin aşırı bir şekilde sertleşmesi, ortaya beklenmeyen ve anti-Amerikancılığa dayalı bir ittifak çıkarabilir. Rusya ve Çin, ikili ilişkilerine ideolojik ortak bir taban aramış ve sonunda Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi ABD karşıtlığı üzerinden ilişkilerini tazeledi. Ancak bu kez ilişkilerin baskın karakteri Sovyetlerin Stalin’i değil, Çin’in Şi Cinping’i olarak öne çıktı. Rusya-Çin ilişkileri, Çin için daha fazla jeopolitik anlamlar taşırken Rusya için jeoekonomik kazanımlar öncelikli konumda. Rusya, kendi ekonomisinin tamamen Çin’e bağımlı olmasından kaygı duymakta. Rapora göre siyasi sistemi, ekonomik yapısı, sosyal ve kültürel ögeleri ile Çin yeni bir hegemonya kurma peşinde ise Küresel Güney bu hegemonya mücadelesinin bir oyun alanı haline gelebilir. Çin’in tarihsel olarak yayılmacı bir devlet olmaması Küresel Güney nezdinde konumunu güçlendiriyor. Son dönemde insanlık için ortak değerler vurgusu da bu stratejiyi destekliyor.
TÜRKİYE’NİN DENGELİ YOLU
Akademinin raporuna göre Türkiye ve Çin, birbirinden farklı coğrafyalarda ve farklı sebeplerle de olsa benzer bir dinamizm ve aktif dış politika uyguluyor. Bu durum daha sonraki süreçte iki ülkenin birbirini daha iyi anlayabileceği bir çerçeve oluşmasının zeminini hazırlıyor. Çin’in Türkiye ile ilişkisini belirleyen temel ilke, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler. Ekonomik ilişkilerin diğer siyasi, askeri ve güvenlik konularına nazaran daha fazla öncelendiği bir ilişki biçiminde kurallar, kurumlar ve anlaşmalardan daha çok ilişkiler ve pratik fayda esas alınıyor. ABD-Çin rekabetinde kısa vadede Çin’in dengeyi bulma ihtimali oldukça zayıf olsa da ani bir değişime karşı Türkiye’nin Çin ile ilişkilerini belirli bir denge içinde sürdürmesi gerekiyor. Raporda dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan ve ABD ile hemen her alanda açık bir rekabete giren Çin’e içeriden bakarak Türkiye’nin ulusal çıkar ve önceliklerini de hesaba katan bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiği belirtildi.