Politika
Dervişoğlu: Türkiye, bir şehre bağımlı ekonomiyle hiçbir yere gidemez


İYİ Parti lideri Dervişoğlu, TBMMde partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu, “Milli egemenliğimizin 105inci yıl dönümünde bayram sevinci yaşamaya çalışırken büyük bir hakikati hatırladık. 6.2 büyüklüğündeki deprem, hepimizi gerçeklerle yüz yüze bıraktı. Bugün nasıl ki milli egemenliğimiz türlü kılıflar ve dalaverelerle gasbedilmişse; sorumsuzlukları ve tembellikleri ile başta İstanbul olmak üzere her bir vatandaşımızın yaşam ve barınma hakkını da öyle gasbetmişlerdir. Bırakın güvenli konutlarda oturabilme hakkını konut sahibi olabilmek, bütçesine uygun kiralık ev bulabilmek dahi imkansızdır. 7 yıldır bilinçli olarak devam ettirilen, hiç bitmeyen ve bitirilmeyen ekonomik krizler, bile-isteye yaratılan ve köpürtülen siyasi krizler içerisindeyiz. Her yaştan ve her meslekten insanımız hemen her konuda endişelidir. Can güvenliğinden, mal güvenliğinden endişelidir. Geleceğinden, evlatlarından endişelidir. İşçi endişeli, çiftçi endişeli, işveren endişeli, aydınlar, siyasetçiler, gazeteciler, gençler endişelidir. Kısaca Türkiye endişelidir, Türkiye huzursuzdur” dedi.
‘TOPLANMA ALANLARI GASBEDİLMİŞ
Geçen hafta yaşanan depremin bir gerçeği daha ortaya çıkardığını belirten Dervişoğlu, “16 milyonluk İstanbulda afet toplanma alanları yoktur. İşaretlenmiş alanlar da milletten gasbedilmiştir. Bu toplanma alanları olmadığı için can havli ile Gezi Parkında toplanmak isteyen vatandaşlarımıza da izin verilmemiştir. Vatandaşından korkar hale gelmiş tek adam ve iktidarı, Gezi parkı sembol bir alan, burada toplananlar gösteri yapar mı? korkusu ile vatandaşın hayatını travmalarına kurban etmiştir. Devlet adamlığından vazgeçtim, bunlarda vicdan ve Allah korkusunun da zerresi kalmamış. Tek dertleri vazgeçemedikleri iktidarları olmuş. Düşünebiliyor musunuz? 1999 depremi sonrası belirlenen 470 toplanma alanından bugün sadece 77 tanesi kullanılabiliyor. Gerisi ise hepimizce malum olduğu üzere gasbedilmiş, şehrin soluk borusuna AVMler, lüks rezidanslar ve gökdelenler dikilmiştir. 25 yıldır, internetten, telefondan, emlaktan, arabalardan ve daha birçok kalemden deprem vergisi toplanıyor, ÖTV toplanıyor. 23 yılda bu iktidar topladı. Az-buz bir para değil, neredeyse 40 milyar dolar para ediyor. Binalar çürük, internet çekmiyor. Millet afette toplanacak alan bile bulamıyor. Depreme hazırlık bahanesiyle topladığınız parayı başka yerlere harcayıp, vatandaşımızı ölüme terk ettiniz” diye konuştu.
ANADOLUYA YENİDEN YERLEŞMEK ZORUNDAYIZ
Bugün Türkiyenin; insanlar arası, şehirlerarası ve bölgeler arası muazzam bir çifte standardın eşitsizliğin ve adaletsizliğin pençesinde olduğunu söyleyen Dervişoğlu, “Tabela üniversiteleri işsizliği engelleyemiyor, eğitim seviyesini de yükseltemiyor. Bu cehaletten, bu fakirlikten, bu sıkıntılardan kurtulmanın yolu tektir. Anadoluya yeniden yerleşmek zorundayız. Anadoluyu yeniden imar etmek zorundayız. Çünkü Türk Milleti ancak Anadolu yükselirse yükselebilir. Ona sahip olursa ve ona alın teri akıtırsa yeniden hür ve müreffeh olabilir. Bugün Anadoluda, ne İstanbulu ne de diğer büyükşehirleri besleyecek insan gücü yoktur. Toplam nüfusumuzun yüzde 93ü il ve ilçe merkezlerinde yaşarken, sadece yüzde 7si köylerde ve kırsal alanlarda yaşamaktadır. Bu, üretimin durması demektir. Türkiye, tarımdaki üretimiyle, kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çıkmıştır. Bu, vatanın terk edilmesi demektir. İş bu haldeyken, nüfus hareketliliğinin, sanayi ve hizmet üretiminin yüzde 30undan fazlasına ev sahipliği yapan bir şehrin, İstanbulun yıkımını hiçbir millet, hiçbir devlet kaldıramaz” ifadelerini kullandı.
FARKLI BİR BAKIŞ GELİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ
Üretimin ve yatırımın bölgelere yayılması gerektiğini belirten Dervişoğlu, böylece herhangi bir bölgede yaşanacak felaketin ülke ekonomisine etkisinin daha sınırlı olacağını işaret ederek, “Ezcümle, İstanbul üzerinden yürüteceğimiz tartışmanın da özü bu olmalıdır. Kentsel dönüşüm diye dillere pelesenk edilen şey, İstanbulu ve kent merkezlerini daha da kalabalıklaştırmak ve nefes alınmaz hale getirmek olmamalıdır. Bu yüzyılda farklı bir bakış geliştirmek zorundayız. Aynı yaklaşımla, bölgeler arası eşitsizliğin doğru anlaşılması gerekmektedir. Türkiye, adeta bir şehre bağımlı bir ekonomiyle hiçbir yere gidemez, önündeki riskleri atlatamaz. Peki ne yapmalıyız? İstanbuldan çıkın gidin demekle olacak bir iş değildir bu. Bir teşvik mekanizması sunmak gerekmektedir. Bu teşviklerin başında da iller arası yatırım ve yaşanabilirlik farklarını kapatmak gelmelidir. Önce illerin yetkinliklerini, nereye gidebileceklerini doğru tahlil etmek gerekmektedir. Bunun için ise sözde değil, özde yerlilik ve millilik gerekmektedir” dedi.
