Politika
Ankara- Bakan Fidan: Suriye’nin tekrar kaos alanı olmasına müsamaha göstermeyiz
DIŞİŞLERİ Bakanı Hakan Fidan, “Suriyenin tekrar bir kaos alanı olmasına Türkiye olarak müsamaha göstermemiz mümkün değil” dedi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfında (SETA) düzenlenen Bir Yılın Ardından Suriye: Toparlanma ve Yeniden İnşa konferansına katıldı. Bakan Fidan, Suriyede çatışmanın devam etmemesi, yıkımın olmaması ve yerinden edilmelerin olmaması için Rusya ve İranla Astana sürecini başlattıklarını anımsatarak, “Bu süreç, diplomatik manada gerçekten örnek alınması gereken bir süreç. Çatışan taraflar adına hareket eden güçlerin, destekleyici güçlerin bir araya gelip belli bir anlayış birliğine ulaşıp, bunu çatışmaları durdurma noktasında bir pratiğe dönüştürmeleri, gerçekten yakından bakılması gereken bir durum. Özellikle kuzeydeki muhaliflerin yer aldığı çizgide bir alan oluşturulması ve bu alana geçilmemesi, muhaliflerin de gerginliği azaltma bölgesinin daha güneyine inmemesiyle ilgili durumu Astana süreciyle oluşturduk. Burada Cumhurbaşkanımızın, Sayın Putinin yürüttükleri liderler diplomasisinin fevkalade önemi var. O dönem MİTteydim; yapılan görüşmeler, alınan kararlar, daha sonra onların hayata geçirilmesi, tarafların belli bir çizgide tutulması, çatışmanın daha fazla olmaması fevkalade önemliydi. Eğer biz o süreci diplomatik bir maharetle yönetmeseydik, kuzeyde yaşayan 5 milyon Suriyeli kardeşimiz, içerideki 3 milyon Suriyeliye ilaveten, Türkiyeye gelme durumunda kalabilirlerdi. Çünkü Rus, İranlı milisler ve rejim güçleri yukarıya doğru ilerleme durumunda olabilirdi. Bugün ortaya koyduğumuz askeri, istihbari, diplomatik, ekonomik dayanışmayı da içeren tüm çabaların, aslında belli bir koordinasyon içerisinde, Suriye sahasında belli bir dengede götürülmesi zaten üretilmiş olan problem alanını bizim için daha da büyümekten alıkoydu” dedi.
8 ARALIK TARİHİ BİR GÜN
Suriyedeki savaşın ateşkes yoluyla da olsa durmasının önemine her zaman inandıklarını söyleyen Fidan, “Benim her zaman için Suriye muhalefetine de telkinim oldu. Çatışma kısa vadede size hiçbir şey getirmez. Çünkü rejimin altyapısı yok, ekonomisi çökmüş, nüfusunun yarısı gitmiş, kalanların çoğunu hapishanelere atmışlar. Sistematik bir şikayetçi ve yok edici uygulamasına tabi tutmuşlar. Şimdi bizim böylesine yaygın bir zulmün karşısında olmamızdan daha doğal bir şey olamaz. Zaman zaman bu boyutunu görmeden siyasal eleştiri yapan faktörlerin, hangi zemine bakarak bunu yaptıklarını da anlamakta zorlanıyorum. Burada büyük bir zulüm var, ortaya çıkan bu zulmün karşısında durmamız gereken de bir tarihi an ve imtihan var. Bunun ortaya konulması gerekiyordu. Çatışmalar durunca, o adrenalin ortadan kalktı ve aldığı yaraları gördü. Altyapı yok, ekonomi yok, nüfus yok, hiçbir şey yok. Dolayısıyla ağır ağır çürümeye, içten içe ölmeye başladı. Bu sadece bir zaman meselesiydi. Ruslar, İranlılar belirli bir süre ekonomik destekte bulundular. Ama kendi organı, sistemi olmayan bir ekonomiyle ne kadar ayakta durabilirsiniz. Rusya ve İran zaten kendi sorunlarını yaşayan bir durumdaydı. Rusyanın biliyorsunuz, Ukraynadaki askeri harekatı başladı. İranın karşı karşıya kaldığı çok büyük yaptırımlar vardı. Giderek rejime verdiği hiçbir tavsiyeyi de rejimin ne tutacak aklı ne de pratiğe geçirecek iradesi ve imkanı vardı. 8 Aralık tarihi bir gün aslında. İçeriden ölmüş olan, çürümüş olan rejimin, kendisini resmi olarak böyle ilan ettiği bir gün. Suriye halkı için yeni bir gün, yeni bir umut, yeni bir başlangıç. Tabi bize bütün sorunların hemen çözüldüğü bir Suriye getirmedi. Tam tersine kendimizi yeni sorunlar yumağının, yeni bir meydan okumanın, yeni bir başlangıcın, yeni bir büyüme ve hayat hikayesinin içinde bulduk. 8 Aralıktan sonra herkes ne yapılması gerektiği konusunda bir kafa karışıklığı içerisinde kaldı. Bazı tarihi, siyasi, diplomatik dönüm anları olur. Bu anlar onlardan biriydi. Ben özellikle Arap kardeşlerimizin bu konuda belli bir şaşkınlık ve farklı tepkiler içerisinde olacağını da öteden beri öngörüyor idim” ifadelerini kullandı.
TERÖR GRUBUYLA İŞ BİRLİĞİ İÇERİSİNDE OLMASINLAR
Türkiyenin, Şam yönetiminden beklentilerine değinen Fidan, “Bir komşuları için, bölge için tehdit olmasınlar. İki herhangi bir terör örgütüyle, terör faaliyetiyle ve başka bir ülkeye zarar veren bir terör grubuyla iletişim içerisinde, iş birliği içerisinde olmasınlar. Üç, ülke bölücü bir gündemde değil, bütün Suriyenin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunacak ve bunun peşinden gidecek bir anlayışın peşinde olacak. Dört, bunu mümkün kılmak için bütün hazırlıkların, bütün halkın, bütün toplumsal kesimlerin içeriye alındığı, bunların işkenceye, baskıya, zulme tabi tutulmadığı bir anlayış olacak. Dedik ki; Bunları biz onlarla konuşalım, kabul ederlerse buradan yolumuza devam edelim. Etmezlerse beraber tavır koyalım, ederlerse beraber destekleyelim. Biz aslında bölgede herhangi bir ülkenin diğer ülkeyi domine etmesinin ilkel olduğunu, yani ulusal devletler çağında bölgemizde yeni bir anlayış, yeni bir dayanışma hukukuna, yeni bir iş birliği hukukuna ihtiyacı olduğunu, sorunları beraber ortaklaşa çözmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Risk varsa beraber paylaşalım, menfaat gelecekse de beraber istifade edelim. Yoksa bir ülkenin eski bir zihniyetle bölgeyi ‘güç kullanarak’ domine etme arayışını biz her zaman için aslında çok tarihte kalmış bir strateji olarak gördük. Bunun peşinden koşanların, yani ne kadar büyük devlet olursa olsunlar geldikleri zaman aslında büyük zararlar ederek çıktıklarını da gördük. Şimdi bölgemizde olan bu kadar olaydan ders almayıp, yeni bir strateji üretmeden hareket etmek gerçekten aslında büyük bir kayıp olurdu” diye konuştu.
BELİRSİZLİK KALDIRILMIŞ OLDU
Fidan, Suriyedeki yeni yönetimin bölge ülkeleriyle iş birliği yaparak yola çıkmasının, bölgesel tepkilerin önüne geçtiğini söyleyerek, şunları kaydetti:
“Şimdi bundan sonra birkaç tane husus var. Ülke fırsatları da barındırıyor, riskleri de barındırıyor. Ama herkes şunun farkında; kaos içerisinde olan, savaş içerisinde olan, düzensizlik içerisinde olan bir Suriye, sadece Suriye değil, bu formatı hangi ülkeye koyarsanız koyun birkaç tane şey üretiyor. Bir fiziki güvenlik tehdidi üretiyor. Terör örgütlerine ev sahipliği yapmak zorunda kalıyor ve çatışmalardan dolayı milyonlarca insan yerinden ediliyor, mülteci olarak başka ülkelere gidiyor. Gittiği ülkelerde, özellikle Avrupada biz bunu gördük, inanılmaz derecede farklı siyasal fay hatlarını da tetikliyor. Dolayısıyla Suriyede aslında 8 Aralık öncesi yaşanan 13 yıllık bir kaos süreci, dünyaya birtakım şeyleri öğretmiş oldu. Suriye de kendi toplumsal sorunlarını sahiplenme iradesi gösterecek. Uluslararası toplum da bu yönden desteği, bu şansı açıkçası vermek istedi, vermek durumundaydı. Daha fazla mülteciyi almamak, daha fazla diğer terör ve başka sorunlarla karşı karşıya kalmamak için. Göçmenlerle ilgili veya mülteci kardeşlerimizle ilgili bizim durduğumuz yeri biliyorsunuz. Bizim için asıl olan onların, gönüllü ve onurlu geri dönüşü. Biz hiçbir zaman için sayılar ne kadar olursa olsun bir zorlayıcı tedbir ortaya koymadık. Suriyede nüfusun geri geldiği, ekonomiyi canlandırdığı ve bu ekonomiyle beraber kurumsal altyapıların güçlendirildiği, fiziki altyapıların tekrar onarıldığı bir sürece girmemiz gerekiyordu. Bu sürecin başlaması fevkalade önemliydi. Çünkü finansal olarak, bankacılık olarak zaten kurumsal sistemden atılmışsınız. Lojistik alanı olarak, bağlantısallık olarak yoksunuz. Hiçbir ticari yol sizden geçmiyor. Dolayısıyla böylesine bir yokluğun, dibe vurmuşluğun başlangıç çizgisinden her şey başlıyor. İlk önce devlet kurumlarını ayağa kaldıracaksınız. Paralelinde halk hizmet bekliyor. Siz de onlara bir şeyler götüreceksiniz. Burada büyük bir dayanışma ihtiyacı vardı. Bir anayasa bildirisi yapıldı. Bu mümkün olduğunca o şartlar altında belli bir makuliyetle kabul edildi. Daha sonra halk meclisleri seçimi yapıldı. Bu tabii olaylı olarak halkın müdahil olduğu bir seçim oldu. Ama geçiş sürecinde hem anayasal, düşünsel çerçevede, yönetimsel çerçevede, hem de rol alacak siyasal aktörler kim, bunların belirlenmesindeki belirsizliği ortadan kaldırmış oldu.”
HİÇBİR ÜLKEDE 2 SİLAHLI UNSUR OLMAZ
YPGnin durumunun şu an ellerindeki sorunlardan biri olduğunu aktaran Fidan, “YPG ile Şam yönetimi arasında 10 Martta bir mutabakata varıldı. Bunun uygulanması konusunda kabaca genel bir takvim de ortaya koydular. Şu ana kadar birtakım somut adımlar atıldığını görmedik. Biz Türkiye olarak bu sürecin ilerletilmesini, sulh ile meselelerin çözülmesini, yeni bir çatışmanın, yeni bir karşı karşıya gelişin kimsenin lehine olmayacağını her zaman için söylüyoruz. Dolayısıyla burada sürecin diyalog yoluyla ilerletilmesi önemli. YPGnin şunu görmesi gerekiyor. Hiçbir ülkede ama hiçbir ülkede 2 tane silahlı unsur olmaz. Oradaki silahlı unsurlar ne olacak? Biz YPG/PKK denklemindeki konuların ne olduğunu söylüyoruz. Milli güvenlik ile ilgili tarafımıza bakan hususlar var. Bunları hem süreç içerisinde söylüyoruz hem açıktan söylediğimiz konular da var. Her zaman söylüyorum, istikrarın sağlanması için bu entegrasyonun da bir an önce hayata geçmesi gerekiyor” dedi.
Suriye yönetiminin, Türkiye ve ABD ile yakın görüşme içerisinde olduğunu söyleyen Bakan Fidan, “Sayın Trumpa aslında gerçekten teşekkür etmek gerekiyor. Suriyedeki yönetime bir şans verilmesinin ve bunun desteklenmesinin, bölgenin güvenliği, istikrarı için önemli bir adım olacağı konusunda anlayış içerisinde oldular bizimle. Bu aslında önemli bir tavır. Burada bölge ülkelerinin, Arap ülkelerinin de Amerikayla olan ilişkilerinin, telkinlerinin büyük bir rolü olduğunu da ayrıca vurgulamak gerekiyor. Umarız İsrail şu anda gerek Amerikanın gerek Suriyenin ortaya koyduğu teklifi kabul etmede zorlanmaz; herkesin müreffeh, eşit, özgür, güvenlik içerisinde olduğu bir bölge içerisinde yaşamayı kabul eder. Yoksa bütün mücavirindeki ülkeleri kaos içerisinde görerek kendine güvenlik sağlamak, sürdürülebilir bir şey değil. Bizim de kabul edeceğimiz bir şey değil. Suriyenin tekrar bir kaos alanı olmasına Türkiye olarak müsamaha göstermemiz mümkün değil. Irak ve Suriyede olan son 25-30 yıldaki olayların, Türkiyeye inanılmaz büyük bir maliyeti oldu. Irakta olan olaylardan çıkardığımız birtakım derslerle de Suriye stratejisini, Suriyedeki kaosu yönetme konusunda önemli dersler çıkardık. İsraille ilgili konuda hem uluslararası toplumun hem Amerikanın hem bölge ülkelerinin verdiği mesaj aynı Filistinde olduğu gibi. Suriyeye yönelik müdahaleden işgalden vazgeç, varsa bir mesele, sorun bunu diyalogla, görüşmeyle hallet bir anlaşma ve uzlaşma zemini bul. Şu an da verilen mesaj bu. Bu risk yönetildiği zaman ben Suriyedeki diğer risklerin yönetilmesinde çok fazla bir sorun görmüyorum” açıklamasında bulundu.
Haber: Nisa MİĞAL/ANKARA,