Politika
Ankara – AK Parti Sözcüsü Çelik: Güney Kıbrıs’ın bazı ülkelerin karargahı haline getirilme çabası beyhudedir
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) bazı ülkelerle münhasır ekonomik bölge anlaşmaları yapmasına ilişkin, “En son Lübnan ile böyle bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma baştan sona hukuksuzdur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yaptığı şey tamamen işgalciliktir; başka bir şey değildir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu faaliyetlerini yakından takip ediyoruz. Son zamanlarda Rum kesiminin, sadece Rumların yaşadığı bir bölge olmaktan çıkarılarak bazı ülkelerin askeri üssü ve karargahı haline getirilmeye çalışıldığını da görüyoruz. Bunlar beyhude çabalardır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik basın mensuplarıyla bir araya geldi. Suriye’de SDG’nin faaliyetlerine değinen ve 10 Mart Mutabakatı’na uyulmasının öneminden söz eden Çelik, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tutumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çelik, MYK’da, bahis ve sanal kumar meselesinin de ele alındığını belirterek, “Toplumumuzu çürüten, yozlaşmaya sürüklemeye çalışan teşebbüs ve uygulamalara dönük ciddi bir tehdittir. Bu nedenle MYK’mızın da bu gündemi yakından takip etmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bahis ve sanal kumar meselesi adeta bir pandemi halini almıştır. Dünyanın her tarafında olduğu gibi maalesef ülkemiz de bundan etkilenmektedir. Hatta bazı aile facialarının ve maalesef bazı intiharların arkasında bu ve benzeri yanlışlıkların olduğunu çeşitli şekillerde tespit ediyoruz” dedi.
‘TOPLUMUMUZA DÖNÜK BİR YOZLAŞMA VE ÇÜRÜME YAYMA GİRİŞİMİDİR’
Bahis ve sanal kumar için bir eylem planının var olduğunun altını çizen Çelik, “En güçlü şekilde mücadele edeceğiz. Hem siyaset kurumu olarak hem de hükümet ve kabine olarak yapılması gerekenler, Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda ortaya konulmuştur. Bir eylem planı çıkmıştı; ancak bundan sonraki süreçte bunun daha yoğun, daha sıkı bir şekilde takibiyle ilgili olarak partideki ilgili birimlerimiz, MYK’mız ve tüm mekanizmalarımız üzerine düşeni yapacaktır. Burada özellikle sanal kumar ve bahis gibi meselelerde tavizsiz davranılması gerektiğinin altını çiziyoruz. Bu, toplumumuza dönük bir yozlaşma ve çürüme yayma girişimidir. Milli güvenlik problemi desek yeridir. Aynı zamanda bir ahlak problemidir. Toplumsal güvenlik, toplumun geleceği ve gelecek nesiller açısından da son derece önemli bir meseledir. Bugün elimizdeki cep telefonları ve çeşitli teknolojik imkanlar sayesinde bu tür zararlı içeriklere daha kolay ulaşılabilmesi, tehdidin büyüklüğünü artırmaktadır. Bu nedenle hukuk çerçevesinde en sert ve en tavizsiz mücadelenin, hem devletin imkan ve kabiliyetleriyle hem de siyaseten oluşturulması gereken hassasiyetler ve stratejiler temelinde ortaya konulacağını ifade ediyoruz” diye konuştu.
‘SURİYE HALKI PROVOKASYONA RAĞMEN İRADESİNİ GÜÇLÜ TUTMAYA ÇALIŞIYOR’
8 Aralıkın bölge için önemli olduğuna dikkat çeken Çelik, “Suriye devriminin ve kardeş Suriye’nin hürriyet günüdür. Yıllarca Esad rejiminin katliamları altında inleyen Suriye halkı, 8 Aralık günü hürriyetine kavuşmuştur. Bir yıl içerisinde birçok meydan okumaya ve provokasyona rağmen, geleceğe yürüme konusundaki iradesini güçlü tutmaya çalışmaktadır. Türkiye, burada meseleye sadece bir güvenlik sorunu olarak yaklaşmadığını; ekonomik istikrarın sağlanması, Suriye’de okulların yeniden yapılması ve hayatın normalleşmesine yönelik güçlü bir yaklaşım ortaya koyduğunu göstermiştir. Cumhurbaşkanımız, bugün sabah ve öğle saatlerinde yaptığı konuşmada; pek çok kişinin ölümden kaçarak ülkemize sığınmış kardeşlerimizi, Esad rejimi halen iş başındayken, rejimin sözde bazı açıklamalarına referans verilerek geri göndermeye çalışan anlayışın karşısında durmuştur. Özellikle herkese hatırlatmak isterim ki 14–28 Mayıs seçimleri sürecinde, Cumhurbaşkanımızın karşısındaki aday, buradaki misafirlerimizin gönderilmesi gerektiği yönünde bir kampanya yürütüyordu. Bazı anketçiler de bu söylemin karşılık bulduğunu, Cumhurbaşkanımızın Hayır, biz bunları ölüme gönderemeyiz sözünün seçimlerde aleyhine olacağını ifade ediyorlardı. Hatta bilindiği üzere seçimler ikinci tura kalmıştı. O kritik dönemde, Cumhurbaşkanımıza bu söyleminden vazgeçmesi ve seçim sonuçlarını olumsuz etkileyecek bir durum oluşmaması için daha farklı bir tutum alması gerektiği yönünde telkinlerde bulunuldu. Ancak Cumhurbaşkanımız o süreçte ahlaki duruşunu hiçbir zaman bozmadı. Neticede de o kardeşlerimizin hiçbir zaman yalnız bırakılmayacağını ortaya koydu” ifadelerini kullandı.
‘10 MART ANLAŞMASI, ESASINDA SİLAH BIRAKMAYI ÖNGÖRMEKTEDİR’
Suriye’nin üç tehditle karşı karşıya bırakıldığına işaret eden Çelik, bunlardan birincisinin, Esad’dan kalma bir takım unsurların, Lazkiye bölgesinde, mevcut Suriye yönetimine karşı bir takım kalkışma planlaması olduğunu belirtti. Lazkiye bölgesinde Alevilerin, Şiilerin hakkını savunmak üzere terör eylemi yapanları kastettiğine vurgu yapan Çelik, “Hiçbir şekilde Suriyedeki Alevi kardeşlerimizle, Şii kardeşlerimizle bir ilgisi yok. Bunlar Esadın katliamcı rejimini bir şekilde diriltmek isteyen unsurlar. Bu Şebbiha unsurlarıyla, Alevi Şii kardeşlerimizi birbirine karıştırmak çok vahim bir hata olur. Gerçekten Alevi kardeşlerimize, Şii kardeşlerimize, Nusayri kardeşlerimize dönük olarak yanlış bir yaklaşım olursa biz bunun karşısında oluruz. İkinci tehdit, güneyde hiçbir şekilde Dürzi kardeşlerimizi temsil etmeyen Siyonist yanlısı bir kanaat önderi var. Burada esas olan, 10 Mart Anlaşması’nın uygulanmasıdır. Bu anlaşmanın hayata geçirilmesi ve ardından silahların bırakılması temel hedeftir. Teröre bulaşmamış silahlı unsurların Suriye ordusuna entegre olması da 10 Mart Anlaşması’nın ortaya koyduğu çerçeve içerisinde gerçekleşmelidir. Zaten 10 Mart Anlaşması, esasında silah bırakmayı öngörmektedir. Anlaşmanın ikinci maddesi, Suriye Kürtlerinin ve Suriye’deki Kürt kardeşlerimizin tüm hak ve hukuklarının esas alındığını ve korunduğunu açıkça ifade etmektedir. Yedinci maddesinde ise her türlü bölünmeye, nefret suçuna ve ayrıştırıcı yaklaşıma karşı, Suriye’nin birliğini ve dirliğini savunan bir çerçeve ortaya konulmaktadır” ifadelerini kullandı.
‘TERÖR ÖRGÜTÜNÜN VARLIĞI, MEŞRU KAVRAMLARLA MASKELENEMEZ’
AK Parti Sözcüsü Çelik, bazı açıklamalarda, Suriye’deki terör örgütü olan SDG’nin varlığının, demokrasi kavramıyla yan yana getirilerek Suriye’deki çeşitli halk kesimlerinin hak ve hukukunu savunduğunu iddia etmenin çok büyük bir yalan, çok büyük bir siyasi manipülasyon olduğunu kaydetti. Bu örgütlerin dilinden demokrasi vurgusunun düşmediğine dikkat çeken Çelik, “Elbette hepimiz Suriye’de demokrasi istiyoruz. Biz; Türk, Kürt, Arap, Sünni, Şii, Alevi, Nusayri, Dürzi, Ezidi, Süryani olmak üzere Suriye’nin tüm unsurlarının eşit vatandaşlar olarak Suriye’nin geleceğine imza atmasını savunuyoruz. Ancak demokrasi vurgusu yapıp, ardından sözde kantonlar oluşturarak oradaki demografiyi değiştirmek, demografik mühendislik yapmak; akabinde yerel halka açık ve görünür baskılar uygulamak, petrol gelirleri üzerinden bir terör devleti kurmaya çalışmak kesinlikle adem-i merkeziyetçilik olarak tanımlanamaz. Bu şekilde adlandırılamaz, adı böyle konulamaz. Burada herhangi bir terör örgütünün varlığı, meşru kavramlarla maskelenemez. Bir makyaj faaliyetiyle bir tasfiyenin gerçekleştiği söylenemez” diye belirtti.
‘SDG BAŞKA BİR NİYETİ NET BİR ŞEKİLDE ORTAYA KOYMAKTADIR’
Bu nedenle doğru olan yöntemin, herkes açısından doğru olan yolun 10 Mart Anlaşması’nın uygulanması ve silah bırakmanın sağlanması olduğunu söyleyen Çelik, “Buradaki güçler Suriye’de Milli Savunma Bakanlığına ve İçişleri Bakanlığına bağlı olacaktır. Bu durum, Suriye’deki bütün silahlı gruplar açısından geçerlidir. Eğer tek bir Suriye isteniyorsa ki biz Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini en güçlü şekilde savunuyoruz bölünmez bir Suriye istiyorsak, bunun tek vatan, tek ordu, tek devlet anlayışı çerçevesinde gerçekleşmesi gerekir. Dolayısıyla 10 Mart Mutabakatı’nın 7. maddesinde yer alan; nefret söylemine karşı durmak, ayrımcılığı körükleyen her türlü eylem ve söyleme karşı olmak yönündeki çerçeve, son derece doğru bir yol haritası sunmaktadır. Ancak anlaşmaya imza atan SDG’nin bunu uygulamaktan kaçınması, başka bir niyeti net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu terör örgütünün varlığını Kürtlerin kazanımı gibi sunmak, Suriye’deki Kürt kardeşlerimize yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bugün Suriye’nin kötülüğünü isteyenler; Lazkiye’de ayrı bir devletçik, güneydeki Dürzi bölgesinde ayrı bir devletçik, kuzey ve kuzeydoğuda ayrı bir devletçik oluşturarak Suriye’yi parçalamak istemektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı sahayı güçlü bir şekilde taramaktadır. Silah bırakma yönündeki faaliyetler kayıt altına alınmakta, bunun tersine yönelik tahkimatlar varsa onlar da yakından takip edilmektedir. Sayın Devlet Bahçeli’nin tarihi çağrısıyla yeni bir fırsat penceresi açılmıştır. Bu, hem Türkiye hem de yakın bölgemiz açısından büyük bir imkandır. Dolayısıyla yol haritası işlemektedir. Bazen yavaşlama olur, bazen duraksama varmış gibi görünür. Süreç bu şekilde işler. Burada terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge hedefi ana odağımız olacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
‘AB, GÜNEY KIBRIS RUM KESİMİNİN ŞIMARIKLIĞININ PEŞİNDEN SÜRÜKLENMİŞTİR’
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bazı ülkelerle münhasır ekonomik bölge anlaşmaları yapmasına değinen Çelik, “En son Lübnan ile böyle bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma baştan sona hukuksuzdur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yaptığı şey tamamen işgalciliktir; başka bir şey değildir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu faaliyetlerini yakından takip ediyoruz. Son zamanlarda Rum kesiminin, sadece Rumların yaşadığı bir bölge olmaktan çıkarılarak bazı ülkelerin askeri üssü ve karargahı haline getirilmeye çalışıldığını da görüyoruz. Bunlar beyhude çabalardır. Bu konu Lübnan’da da tartışılmaktadır. Çünkü söz konusu anlaşma, Lübnan’ın deniz yetki alanları açısından ciddi bir kayba yol açmıştır. Bu nedenle Lübnan siyasetinde de “Bu neden ortaya çıktı?” soruları sorulmaktadır. Bazı yorumcular, Avrupa Birliği’nin 1 milyar Avro’luk bir yardım paketi üzerinden bu sürecin şekillendiğini ileri sürmektedir. Biz böyle bir kanaat ortaya koymuyoruz; ancak Rum kesiminin, söz konusu 1 milyar Avro’luk yardım paketi üzerinden Lübnan’ı istismar etmeye çalıştığı yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır. Önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği Konsey Dönem Başkanlığı’nı üstlenecek olan Rum kesiminin, bu işgalci yaklaşımını tüm Akdeniz’i kapsayan bir ‘Akdeniz Anlaşması’ şeklinde genişletmeye çalışacağına dair bazı haberler de çıkmaktadır. Bunu açık ve net bir şekilde ifade edelim: Bu bizim açımızdan gayrimeşrudur. Avrupa Birliği, yıllarca Güney Kıbrıs Rum kesiminin şımarıklığına direnememiş, bu şımarıklığın peşinden sürüklenmiştir. Ancak gelinen noktada bu tutum, yalnızca Güney Kıbrıs Rum kesiminin şımarıklığı olarak kalmaz; Avrupa Birliği’nin güvenlik mimarisinin ana kolonlarına ağır bir darbe vurur” açıklamasını yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriyeliler ile buluşmak istediğini belirten Çelik, şöyle konuştu:
“Onları Suriye topraklarında ziyaret ederek tebrik etmeyi arzu ediyor. Ama yakın bir planlama yok. Şu anda herhangi bir takvim oluşmuş değil. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin konvoylarıyla ilgili görüntüler ise doğrudur. Bunlarda bir olağanüstü durum yok. Orada epeydir görev yapan birliklerimizle yeni birliklerimiz yer değiştiriyorlar.”
Haber-Kamera: Kübra SONKAYA-Canberk ÖZTÜRK/ANKARA,-